Bir adı da nişan olan ve ilk devirlerde biti ve misal de denilen berat, bir memuriyete tayin, bir gelirden tahsis, bir şeyin kullanılma hakkı, bir imtiyaz veya muafiyetin verildiğini gösteren ve padişahın tuğrasını taşıyan belge olup ancak tuğranın sahibi olan padişahın saltanatı süresince geçerliydi. Beratın yeni tahta çıkan padişah zamanında da geçerliliğini koruyabilmesi için “tecdid” olduğu belirtilen yenisi verilirdi. Bir bölgede tahrir yapıldığında da beratlar yenilenirdi. Bundan başka beratın kaybı halinde “zâyi”den olduğuna işaret edilen yenisi verilirdi. Berat sahibinin ölümü veya sahip olduğu şeyden feragat (kasr-ı yed) etmesi hallerinde ise münhal kalan vazife veya memuriyet ehil olan bir başkasına tevcih edilirdi. Bir önceki şahsa verilen berat geri geldiğinde ise derkenar olarak defter kayıtlarına işlenirdi (BA, Müzehheb Fermanlar, nr. 40, 244, 433 vb.).
Beratların hangi sebeple verildiği belirtildiği gibi cinsi de gösterilirdi: Vezâret (menşur), beylerbeyilik, timar, mukātaa, iltizam, ferâşet, imâmet, vazife, muafiyet beratı vb. Kırım hanları, Eflak ve Boğdan voyvodaları tayinlerinde, yabancı devlet konsoloslarının Osmanlı topraklarındaki vazifelerinin kabul edildiğini belirtmek üzere, elçilik ve konsolosluklarda tercümanlık yapacak olanlarla Osmanlı tebaası olup Avrupa tüccarı ve hayriye tüccarı adıyla özel statüde ticaret yapacak olanlara da berat verilirdi.
Berat muayyen rükünlerden meydana gelir: Kısa veya uzun, fakat bütün belgelerde bulunan Allah’a hamd, bazan Hz. Peygamber ve dört halifenin de adlarının anılıp şefaatlerinin istendiği dua rüknü ile başlar, altında padişahın tuğrası bulunurdu. Önemli olanlarında tuğranın sağ, sol veya üstünde yer alabilen ve padişah hattı olan “mûcibince amel oluna” veya benzeri bir ibare bulunur ki bu tip beratlara “unvanına hatt-ı hümâyun keşîde edilmiş berat” denir (BA, Müzehheb Fermanlar, nr. 433). Belgenin berat olduğu, bundan sonraki “nişân-ı şerîf-i âlîşân…” veya “sebeb-i tahrîr-i tevkī‘-i…” sözleriyle başlayan ve az çok farklılık gösteren şekillerde devam eden formülden kolayca anlaşılabileceği gibi, “emir-hüküm” kısmına geçilmeden önce ekseriya “bu/işbu berât-ı hümâyunu verdim ve buyurdum ki” ibaresi de belgenin berat olduğunu ortaya koyar.
Beratlarda düzenleniş sebebi, kimin arzıyla, ne münasebetle verildiği, gerekiyorsa kalem kayıtlarına yapılan müracaatlar “nakil-iblâğ” rüknünde belirtilir. Berat verilen şahsın eşkâli de bu kısımda mutlaka yer alır. Daha sonra vazife beratlarında günlük miktar, iltizam beratlarında eski bedel ile yapılacak zam gibi beratın cinsine göre verilen şey yazılır. Timar beratlarında ise tahsis edilen miktarın hangi köylerin ne kadarlık gelirlerinden meydana geleceği tek tek gösterilerek siyâkat yazısıyla ve bir öbek halinde yazılmış olan kısım “nakil-iblâğ”dan “emir-hükm”e geçişte “verdim” ve “buyurdum ki” kelimeleri arasında bulunur.
Ferman
Dîvân-ı Hümâyun veya Paşakapısı’ndaki divanlarda alınan kararlara uygun olarak yazılan ve üzerinde tuğra bulunan padişah emirlerinin (buyruk) genel adıdır. Bu kelime, padişaha ait olduğunu ifade eden “âlî-şân, hümâyun, pâdişâhî, şerif” veya itibarının yüksek olduğunu gösteren “celîlü’l-kadr”; mutluluk ve müjde belirten “saâdet-unvân, beşâret-unvân”; şeref verdiğini ifade eden “şeref-iktirân”, mutlaka uyulması gerektiğini gösteren “vâcibü’l-iz‘ân, vâcibü’l-imtisâl”; dünyanın itaat ettiği bir buyruk olduğunu bildiren “cihân-mutâ‘”; güçlü bir itibarı bulunduğunu ifade eden “kadr-tüvân”; tatbikine karşı çıkılamayacağını gösteren “kazâ-cereyân” gibi sıfatlarla birlikte kullanılırdı. Fermanla eş anlamlı olan emir ve hüküm kelimelerinin “emr-i âlî, emr-i şerîf, emr-i pâdişâhî, emr-i münîf-i vâcibü’l-ittibâ‘; hükm-i şerîf ve hükm-i cihân-mutâ‘” şeklinde terkipler halinde kullanıldığı da görülmektedir.
Yazılış Sebepleri. Sefer açılması, asker sevki, vergi vb. devlet işlerine dair olan fermanlar doğrudan doğruya Dîvân-ı Hümâyun’un kararı ve padişahın emriyle hazırlanıp ilgili şahıslara gönderilirdi. Fermanların büyük bir kısmı ise beylerbeyi, sancak beyi, kadı gibi görevlilerin mektup veya arzı yahut halktan birinin arzuhali üzerine konunun divanda görüşülüp bir karara bağlanması sonunda hazırlanırdı. Bazan doğrudan doğruya padişahın emriyle, sancaktaki bir şehzadenin isteği ve gönderdiği müsvedde üzerine (BA, MD, nr. 3, s. 21) veya devlet kademelerindeki bir görevlinin verdiği örnek esas alınarak da ferman yazılabilirdi (BA, A.DVN, dosya nr. 5/39).
Hazırlanış Safhaları. Divana gelen meselelerden lüzum görülenler yazılı veya sözlü olarak padişaha arzedilir ve ferman da padişahın telhisin üzerine kendi hattı ile (hatt-ı hümâyun) yazdığı emir doğrultusunda kaleme alınırdı. Meselenin divanda görüşülmesi halinde, karara bağlandıktan sonra fermanın müsveddesinin hazırlanması için arzın üzerine ya sadece “buyruldu” kelimesiyle veya fermanın ne gibi bir şartla verildiğini belirten kısa bir notla işaret edilir, bazan da fermana esas olacak buyruldu beyaz üzerine yazılırdı. Ferman müsveddesi buyruldudaki tâlimata göre hazırlanırdı.
Müsveddenin kimin tarafından hazırlanacağı meselenin önem derecesiyle olduğu kadar konunun hangi görevlinin sahasına girdiğiyle de ilgiliydi. Meselâ arazi meseleleriyle ilgili fermanların müsveddeleri daima nişancı tarafından hazırlanırdı. Divandan verilen bir ferman özel itinayı gerektiriyorsa müsveddeyi reîsülküttâb bizzat hazırlar, diğerleri ise kâtiplerden biri tarafından yazılırdı. Müsveddesi bir kâtip tarafından yapılanlar da çok defa reîsülküttâb, bazan da nişancının kontrolünden geçerdi. Fermanın tuğrası genellikle temizinin yazılmasından sonra çekilirse de önceden hazırlanmış tuğralı kâğıtlara yazıldığı da olurdu. Tuğralar daha çok nişancı tarafından çekilmekle beraber ihtiyaç duyulduğunda vezirler de yardım ederdi. Sadrazamın serdâr-ı ekrem olarak sefere çıktığı zamanlarda “beyaz tuğralı ahkâm kâğıtları” hazırlanıp verilir ve sefer sırasında yazılan fermanlarda bunlar kullanılırdı. Padişahın İstanbul’dan ayrılması halinde bırakılan muhafıza da yine tuğra çekilmiş kâğıtlar verilir veya isteği üzerine gönderilirdi (BA, MD, nr. 5, s. 612/1698). Serdar tayin edilenlere daha önce gönderilen tuğralı kâğıtların yetmemesi halinde yeniden bir miktar kâğıt yollanırdı (BA, MD, nr. 7, s. 285/807). Bunlara “beyaz tuğra, beyaz tuğralı hükm-i şerîf, tuğralı beyaz ahkâm kâğıdı” (Selânikî, I, 66, 150) yahut “nişanlı kâğıt” (BA, MD, nr. 7, s. 289/819) gibi isimler verilirdi.
Ferman gönderilen vazifelinin emredilen hususu süratle yerine getirmesi gerekmekle beraber ihmal vb. sebepler dolayısıyla fermanların tekidine ihtiyaç duyulduğunda ikinci fermanda mutlaka bir de tehdit rüknü bulunurdu (TSMA, nr. E. 664/66). Emrin süratlendirilmesini temin maksadıyla gönderilen istîcal emirleri de bu gruba girmektedir. Fermanın bir müracaat üzerine tekidi halinde arada, verilen emrin aksine bir ferman çıkıp çıkmadığı ilgili kalemlerin kayıtlarından kontrol edilerek “derkenar” olunur, yeni fermanda bu hususa işaret edilip fermanın derkenar mûcibince çıktığı belirtilerek eski ferman ve kayıtlara atıfta bulunulurdu (TSMA, nr. E. 5226/33).
Tahtta değişiklik meydana geldiğinde eski fermanların yürürlükte olduğunu göstermek üzere yeni padişahın tuğrasını taşıyanlar gönderilerek fermanlar yenilenirdi.
Menşelerine Göre Fermanlar. Fâtih Kanunnâmesi’nde “tuğrâ-yı şerîf ile ahkâm buyurulma”nın mülkî işler için sadrazam, malî işler için defterdar, şer‘-i şerîf üzere görülen davalarda ise kazasker buyruldusu ile yazılacağına işaret edilmiştir (Kanunnâme-i Âl-i Osman, s. 36). Sadrazam ve kazasker buyruldularıyla yazılan fermanlar Dîvân-ı Hümâyun kalemlerinde hazırlanırdı. Ancak divandan verilen fermanlar da mahiyetlerine göre bazı değişiklikler gösterir. Fermanların bir kısmında sadece “ferman” ve “emir”, bir kısmında ise bunlara ilâveten “hüküm” tabiri görülür. Vezirlik, beylerbeyilik gibi memuriyet tevcihi fermanlarında ferman ve emir kelimelerine hiç rastlanmaz, fakat mutlaka tevcihin yıl, ay ve gün sırasıyla hangi tarihte yapıldığına işaret edilirdi (TSMA, nr. E. 770/67, 235, 329). Yeni tevcihlerde nasıl hareket edilmesi gerektiği bildirilenlerle vergi toplanması, Matbah-ı Âmire için istekte bulunulması, mal müsâderesi için gönderilen fermanlarda ise ferman ve emir kelimeleri kullanılmıştır (meselâ bk. BA, A.DVN, dosya nr. 7/71; 37/86; 2130/63, 76; TSMA, nr. E. 5207/64; 664/65, 66). Divandan, herhangi bir şahsın müracaatı yahut şikâyet üzerine gönderilenlerle maliyeden verilen fermanlarda emir ve ferman kelimeleriyle birlikte hüküm kelimesinin de kullanıldığı görülmektedir. Gerçekten “hükm-i şerîf” tabirinin geçtiği fermanlarda nakil rüknünün başında “arz olunmak bâbında hükm-i hümâyunum ricasına arz etmeğin, kondurduğun bildirmeğin, emr-i şerîfim talep etmeğin” vb. ifadeler bulunmakta, “buyurdum ki”den sonra ise “hükm-i şerîfim” ifadesi yer almaktadır (TSMA, nr. E. 4502; 5814/2; 9291/3; BA, A.DVN, dosya nr. 21/2, 3, 4, 35, 37, 38, 59; 37/11, 79, 94; 2130/22).
Fermanın Rükünleri. a) Ferman kelimesinin kullanılması, b) gönderilenin isminin kendine lâyık dua ve senâ ile birlikte yazılması, c) fermanın gönderilmesine sebep olan olayın belirtilmesi, d) gönderenin muradının emredilmesi, e) muradın açıklanması, f) gerekenin tamamlanmasına dua ile nihayet verilmesi. Şartları. a) Tuğra, b) padişaha yakışan ifade, c) gönderilenin rütbesine riayet, d) gönderilenin isminin yazılmasından önce “düstûr-ı mükerrem, mefharü’l-kudât, kıdvetü’l-akrân” gibi senâda; isminden sonra ise “edâmellāhu teâlâ iclâlehû, zîde ilmühû, zîde kadruhû” gibi mevkiine uygun bir duada bulunulması, e) fermanın yazılış sebebinin belirtilmesi (Münşeât Mecmuası, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 760, vr. 24a).
Fermanın yazılmasına sebep teşkil eden olay özetlendikten sonra bu konuda verilen emre geçilir. “Emir/hüküm” (dispositio) adı verilen bu rükün iki kısımdan meydana gelir. Birinci kısım genellikle, “imdi vech-i meşrûh üzere amel olunmak bâbında” ibaresiyle başlayıp “fermân-ı âlî-şânım sâdır olmuştur” ibaresiyle son bulur. Padişahın nakil kısmında anlatılan şey hakkındaki tutumu burada belirtilir. Neyin doğru ve gerekli olduğu, eskiden beri var olan tatbikat ve eğer gerekiyorsa böyle bir durumda verilecek cezadan bahsedilir. Bazan sadece fermanın muhatabı tarafından gönderilmiş olan bilginin, yapılan açıklamanın öğrenildiği bildirilir. Nâdiren ise fermanın muhatabının hareketinden dolayı takdir sözlerine yer verilir. Bununla birlikte birçok fermanın bu kısmında padişahın kararı muayyen bir şahsı hedef almamak üzere kısa bir emir şeklinde yer alır. Emrin bu ilk kısmı çok seyrek olarak da “…e icâzet-i şerîfim olmuştur”, yahut “…e rızâ-yı şerîfim yoktur” şeklinde son bulur. Bazan da bu ibarelerin yerine çoğu maliyeden verilmiş eski fermanlara atıf yapılır. Bu ilk kısım, “buyurdum ki” ifadesiyle başlayan emrin ikinci kısmına esas teşkil eder. XVI. yüzyıldaki fermanlarda “buyurdum ki”yi takiben “hükm-i şerîfim / şerîfimle vardıkta” ifadesi kesintisiz olarak devam eder. Hatta “hükm-i şerîf” hiç kullanılmadan “buyurdum ki”den sonra “vüsûl buldukta” şeklinde devam eden fermanlar da vardır. Bazı fermanlarda “buyurdum ki”den sonra hemen “sâdır olan fermân-ı şerîfim mûcebince”, yahut “hatt-ı hümâyun-ı şevket-makrûnumla sâdır olan fermân-ı celîlü’l-kadrim… ile” denilerek emre geçilir. Fermanların bir kısmında “buyurdum ki” ile “vardıkta / vüsûl buldukta” arasında bir açıklık bırakılmıştır. Bu açıklığın tamamen boş bırakıldığı fermanlar olduğu gibi “hükm-i şerîfim” ibaresi ilâve edilmiş olanlarına da rastlanır. Daha ince bir kalem kullanılıp üzerine rik serpilmiş olması dolayısıyla fermanın yazılışı sırasında değil de sonradan ilâve edildiği anlaşılan bu kelimelerden “hüküm”deki “hâ” ile (ح) “şerîfim”deki “şın” (ش) dikkat çekecek bir biçimde uzatılmıştır (Fekete, s. XXXVIII).
Emir/hükmün ikinci kısmında belli bir şahıs yahut şahıslar muhatap alınır. Padişahın, nasıl yerine getirileceği veya tatbikatta nelerin yapılmaması gerektiği hususundaki emirleri burada belirtilir; fakat esasta emir/hüküm rüknünün birinci kısmında bildirilenlere pek fazla bir şey eklenmez. Emrin, nakil kısmındaki kelimeler kullanılmak suretiyle üçüncü defa olarak kısaca tekrarlandığı da görülür.
Bazı fermanlarda emir rüknünden sonra sadece, “Şöyle bilesiz, alâmet-i şerîfe itimat kılasız” formülü yer alır ki daha başka bir tekit (sanctio) veya tehdit (comminatio) bulunmayan belgelerde bu ibare tekit rüknü olarak kabul edilmektedir. Bu formüle bazı fermanlarda, “Şöyle bilesiz, ona göre amel eyleyesiz, bir türlü dahi etmeyesiz”; “Bir türlü dahi etmeyesiz ve tekrar arza muhtaç eylemeyesiz” gibi şekillerde de rastlanır. Bir kısım fermanlarda emrin yerine getirilmemesi halinde ne gibi bir cezaya çarptırılacağına da, “Özür ve bahane asla makbul ve mesmû olmayıp müstahikk-ı itâb-ı azîm-i vâki‘ olursız, bilmiş olasız. Ona göre ihtiyât u ihtirâz edip… dahl u taarruz olunmaktan ziyade hazer eyleyesiz” gibi bir ifade ile işaret edilmiştir. Fermanın yazıldığı şahsın affedilmesi halinde kullanılan ifade ise daha değişiktir. Tehdide emir rüknü içinde yer verilen fermanlara da rastlanır.
Fermanlarda tekit/tehdit rüknünden sonra tarih bulunur. Tarihlerin başında genellikle “tahrîren fî”, bazan da “hurrire fî” ibaresi yer alır. Tarih daima yazı ile gün, ay, yıl sırasına göre ve Arapça olarak yazılır. Bununla birlikte ayın tarihinin yazılışı bakımından fermanın cinsine ve yazıldığı büroya göre biraz farklılık vardır. Bazılarında ayın tam tarihi verildiği halde bazılarında sadece “evâil” (1-10), “evâsıt” (11-20) ve “evâhir” (21-30) kelimeleriyle ifade edilen onar günlük bölümlerden hangisinde olduğuna işaret edilmekle yetinilmiştir. Tarih fermanın çıktığı büroya göre farklılık göstermek üzere ya “alâmet-i şerîfe itimat kılalar” ibaresinin hemen devamında ve ferman metninde kullanılan aynı kalemle, yahut da bir ara verilerek daha ince bir kalemle atılırdı. Bu sonuncuların tahrir mahallinin üstüne, müstakil bir satırın sol yarısına yazılması haline de sıkça rastlanır.
Fermanların son rüknü, “mahall-i tahrîr” denilen fermanın yazıldığı yeri gösteren kısımdır. Bu rükün sol alt köşede yer alır. Ferman, İstanbul ve Edirne gibi padişahın devamlı ikamet yerlerinden birinde yazılmışsa şehir isminin başına “be-makām, be-medîne”, sonuna da “el-mahrûsa, el-mahmiyye” kelimeleri ilâve edilirdi. Sefer sırasında konaklanılan yerlerde, diğer bir ifadeyle geçici ikamet yerlerinde yazılanlarda yer adının başına “be-yurt, be-sahrâ, be-meştâ” kelimeleri getirilir, sonuna ise herhangi bir sıfat eklenmezdi. Mahall-i tahrîrin şekli zaman içinde değiştiği gibi fermanın divan veya maliyeden verilmesine göre de biraz farklılık gösterirdi. Arka yüzdeki işaretler ise beratlardaki gibidir.
Sahte Fermanlar. Divan ve maliye kâtiplerinin dürüst ve namuslu kimselerden seçilmesine itina gösterilmesine rağmen zaman zaman sahte fermanlar düzenlenebilmekte, bunlar devlet meseleleriyle ilgili olduğu takdirde düzenleyenin ağır cezaya çarptırılmasına karşılık şahsî meseleler söz konusu olduğunda daha hafif cezalar verilmekteydi (BA, MD, nr. 3, s. 344/1014; nr. 7, s. 283/800; BA, İrade-Meclis-i Vâlâ, nr. 811).
(İsam- Berat –Feman Maddeleri)